22 Kasım 2025 Cumartesi
Jandarma Binbaşı aile terapisti Erol Boztekin Bursa ordu evinde dernek başkanımız Havva Türk Kadın Kolları başkanı Özlem Kıran Tamer Öztürk Serkan Sılacı Mahmut yıldırır ve dernek üyelerini konuk etti. Aile birlik beraberlik ile ilgili bir çok konuyu masaya yatırarak birlikte güçlüyüz mesajı verdi.
Derneğin gündem projeleri ile ilgilenen Erol Boztekin misafirleri ile tek tek ilgilendi. Bursa Dostluk kültür ve sanat derneği projeleri tüm hızıyla devam edecek mesajı veren başkanımız Havva Türk destekleriniz değerlidir diyerek teşekkür etti.Haber; Cem Bayram SEÇEN
Özlem Kıran kadın kolları başkanı, Havva Türk başkan

Bugün ülkemizin kuzey, iç ve batı kesimleri parçalı yer yer çok bulutlu, gece saatlerinde Güney Ege kıyıları ile Balıkesir’in batı ilçelerinin yerel sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyretmeye devam ederken uzmanlar, 24 Kasım’dan itibaren sıcaklıklarda sert bir düşüş yaşanacağını bildiriyor.
Rüzgarın; Marmara’nın batısı ile Kuzey Ege kıyılarında güney ve güneybatı yönlerden kuvvetli (40-60 km/saat), Trakya’da yer yer kısa süreli fırtına (50-70 km/ saat) şeklinde esmesi beklendiğinden dolayı yaşanabilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalıdır.
Son haftalarda yüksek kesimlerde erken görülen kar yağışları, atmosferdeki değişken yapıyı yeniden gündeme getirdi. Meteoroloji Uzmanından, kasım sonunda beklenen soğukların 7-10 gün erken geldiğini hatırlatarak bunun üst seviye rüzgarları, jet akımı dalgalanmalarını ve hızlı basınç değişimlerini işaret ettiğini belirtiyor. Uzmana göre bu yıl atmosfer daha hassas ve daha hızlı tepki veriyor. Kuzeyden gelen soğuk ataklar sıklaşırken sıcak-soğuk geçişleri birkaç gün içinde sert dalgalanmalarla yaşanabiliyor. Uzmanlar, bu düzensiz yapının yaklaşan kış için de belirleyici olacağını öngörüyor.
İstanbul bu hafta boyunca lodosun etkisi altında. Gündüz sıcaklıkları 20-23 derece arasında ölçülüyor. Meteoroloji’nin kısa vadeli tahminlerine göre asıl değişim 24 Kasım’dan sonra başlayacak. İstanbul’da sıcaklıkların birkaç gün içinde 18 dereceye yakın düşeceğini belirtiyor. 24 Kasım itibarıyla gündüz değerlerinin 18 derece seviyesine çekilmesi, 27-28 Kasım’da ise 13 dereceye kadar gerilemesi bekleniyor. Gece sıcaklıklarının da 8 dereceye yaklaşmasıyla kentte belirgin bir üşüme etkisi görülecek.
Eylül ayından itibaren Pasifik’te orta şiddette La Nina sinyalleri izleniyor. Uluslararası iklim merkezleri, bu kış Türkiye üzerinde doğrudan değil ancak dolaylı etkilerin hissedilebileceğini değerlendiriyor.Uzman aralık ayında İstanbul için kuvvetli kar olasılığının düşük olduğunu, asıl kar senaryosunun ocak ve şubat aylarında gündeme geleceğini vurguluyor. İstanbul’un kıyı kesimlerinde sıcaklık profili nedeniyle kalıcı kar örtüsünün yine zor göründüğü belirtiliyor. Haber ; Cem Bayram SEÇEN
Zirve ve öncesindeki toplantılara Avustralya İklim Değişikliği ve Enerji Bakanı Chris Bowen başkanlık yapacak

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ülkesinin COP31 ev sahipliği adaylığından ayrıldığını ve COP31 zirvesinin Türkiye’de düzenleneceğini duyurdu.
Albanese yaptığı açıklamada bununla birlikte Avustralya İklim Değişikliği ve Enerji Bakanı Chris Bowen, COP31 öncesinde Pasifik ülkeleri tarafından belirlenecek bir yerde düzenlenecek bir toplantı da dahil olmak üzere COP31 öncesi müzakerelerde ve COP31’de başkanlık görevini üstlenecek.
Anthony Albanese konu ile ilgili açıklamasında şunları kaydetti;
Ya Almanya’nın Bonn kentine ya da Türkiye’ye gitme durumundaydık. Önceliğimiz, çok taraflı sistemi desteklemek, ama aynı zamanda Avustralya ve Pasifik için iyi bir sonuç elde etmekti. Bu nedenle Pasifik’teki komşularımızla istişare ettik, Başbakan Merapi ile görüştüm, Fiji Başbakanı Rambuka ile görüştüm ve yaptığımız şey, olağanüstü bir sonuç elde etmekti. COP 31, Türkiye’de düzenlenecek.
Türkiye, COP başkanlığını üstlenecek, ancak Avustralya’dan Chris Bowen, Türkiye’deki konferansa kadar olan müzakerelerde ve Türkiye’deki konferansta COP başkanlığını üstlenecek. Bunun bir parçası, Pasifik’teki ailemiz ve dostlarımız tarafından belirlenecek bir yerde düzenlenecek COP öncesi toplantısı olacak. Bu sayede, dünya liderlerini davet ederek, bu bölgenin karşı karşıya olduğu sorunların, Tuvalu ve Kiribati gibi ada devletlerinin varlığının, okyanuslarımızın sorunlarının, tüm bu konuların ön plana çıkmasını sağlayabileceğiz, bu da olağanüstü bir sonuç. Bakan Bowen’ı yaptığı çalışmalardan dolayı tebrik ediyorum. Türkiye’ye de yapıcı katılımından dolayı teşekkür ederim.
Kaynak : https://yesilekonomi.com/cop31-turkiye-ev-sahipliginde-duzenlenecek/
Haber Merkezi : Bülent ÖZGEN
Dijital çağın görünmez kahramanı, avucumuza sığan ama dünyayı döndüren minik bir yarı iletken plaka: çip. Telefonumuzdan otomobilimize, bankacılık sisteminden savunma sanayine kadar her şey onunla çalışıyor. Ve bugün… bu kahraman krizde. Kriz Neden “Tekrar” Patladı?
Pandemi döneminde talep yükseleli yıllar oldu ama yarası hâlâ kapanmadı. Çünkü çip üretimi öyle bir gecede artırılacak bir iş değil. Üretim tesisleri milyarlarca dolar yatırım gerektiriyor; ayrıca ABD Çin gerilimi, tedarik zincirlerindeki kırılmalar ve ileri seviye üreticilerin sınırlı kapasitesi, sistemi yeniden sıkıştırdı. Bellek çiplerinde daralma, otomotiv elektroniğinde stokların tükenmesi ve yapay zekâ donanımları için talebin patlaması; arzı bir kez daha köşeye sıkıştırdı. Kısacası: kırılgan yapı aynı anda tüm sektörlerin yükünü taşıyamıyor. Dünyada Teknoloji Yarışı Hızlandı. Bir yandan kriz yaşanırken, öte yandan teknoloji dünyası durmuyor: Yapay zekâ için geliştirilen ileri seviye GPU’ların talebi patladı. Data center’lar elektrik kadar çipe ihtiyaç duyuyor. 2 nm üretim sürecine geçen firmalar, geleceğin “enerjisi ucuz, performansı yüksek” cihazlarını tasarlıyor. Ama tüm bu gelişmeler üretimi hızlandırmıyor aksine daha da karmaşık hâle getiriyor.
Türkiye Bu Krizin Neresinde?
İşte işin en kritik kısmı burası. Türkiye, hem üretici hem kullanıcı olarak bu krizden çift taraflı etkileniyor. İthalata Bağımlılık Fiyatları Yukarı Çekiyor Türkiye’de kullanılan tüm teknolojik ürünlerde çip bulunuyor ve bunların büyük bölümü ithal ediliyor. Çip fiyatlarındaki her oynama, Türkiye’de: Bilgisayar Akıllı telefon Televizyon Otomobil Beyaz eşya fiyatlarına doğrudan yansıyor. Kur etkisi ile birleşince, tüketici tarafında katlanan bir maliyet artışı ortaya çıkıyor.
Otomotiv Sektörü En Riskli Alan
Türkiye, Avrupa’nın en büyük otomotiv üretim üslerinden biri. Otomotivde elektronik kontrol üniteleri, radar sensörleri, kamera modülleri, motor yönetim sistemleri tamamen çip tabanlıdır. Kritik çiplerde tedarik geciktiğinde: Fabrikalar vardiyaları yavaşlatmak zorunda kalabiliyor, İhracat programları aksayabiliyor, Yeni model lansmanları ertelenebiliyor. Bu da hem istihdam hem ihracat tarafında risk yaratıyor.
Savunma Sanayii İçin En Stratejik Konu
Türkiye’nin SİHA, radar, füze ve komuta–kontrol projelerinde ileri seviye elektronik bileşenler kullanılıyor. Kriz dönemlerinde bazı ülkelerin çip satışlarına kısıtlama getirdiği biliniyor. Bu nedenle yerli projelerde kullanılan çiplerin: ya yerlileştirilmesi, ya da tedarik zincirinin çeşitlendirilmesi zorunlu hâle geliyor.
Yerli Çip Üretimi: Kaçınılmaz Bir Stratejik Adım
Türkiye’de TÜBİTAK, ASELSAN, HAVELSAN ve bazı üniversiteler VLSI tasarım, RF çip, kriptografik işlemci ve radar sinyal işlemcileri üzerine çalışmalar yürütüyor. Ancak ticari hacme sahip büyük ölçekli bir fab hâlâ yok. Bu kriz bize şunu söylüyor:
“Yerli çip üretimi artık bir teknoloji projesi değil, bir ulusal güvenlik meselesidir.” Sonuç: Gelecek, Çipi Üretenlerin Olacak Bu kriz, teknolojinin görünmez kalbini nihayet görünür kıldı. Sadece telefonlar değil; ekonomi, savunma, otomotiv, sağlık ve finans bile çiplerin ritmine bağlı. Dünya yatırım yapıyor, kapasite kuruyor, riskleri dağıtıyor. Türkiye de bu yarışta yer almalı. Çünkü geleceği belirleyecek olan ülkeler, bilgiyi üretenler değil; bilgiyi çalıştıran çipleri üretebilenler olacak. Yazan ; Balkan Faik DEMİRSU
Tespih… Bugün çoğu insanın elinde stres atma aracı olarak görünse de, asırlardır uygarlıkların inanç, ritüel ve gündelik hayatına yön veren küçük boncukların büyük hikâyesidir. Arkeolojik kazılar, tespihin aslında dünyanın en eski kişisel eşyalarından biri olduğunu gösteriyor.
MEZOPOTAMYA’DAN YÜKSELEN İLK BONCUK SESİ
Tarih sahnesinde ilk tespih benzeri buluntular, yaklaşık 3000 yıl öncesine, Mezopotamya’nın bereketli ama çetin topraklarına uzanıyor. Arkeologlar, Sümer ve Babil kalıntılarında ipliğe dizilmiş taş ve tohum dizileri tespit ediyor. Bunlar, ritüellerde sayı takibi için kullanıldığı düşünülen ilk “tespih” örnekleri. Aynı dönemlerde Hindistan ve Mısır’da da benzer nesnelere rastlanıyor. Bir bakıma tespih, farklı coğrafyalarda aynı ihtiyacın sonucuydu: saymak, tekrar etmek ve zihin odaklamak.
DOĞUNUN TİTREYEN SESİ: MALA GELENEĞİ
Tespihin bilinen en eski kurumsal hali kuşkusuz Hindu ve Budist kültürlerdeki “mala” idi. 108 boncuktan oluşan bu diziler, mantraların ritmik tekrarı için kullanılıyordu. Bu sayı tesadüf değildi; matematik, astronomi ve inanç sembolizmi burada birleşiyordu. Bugün hâlâ Tibet’ten Hindistan’a uzanan kültürde mala, ruhsal disiplinin temel aracı.
ORTA ÇAĞ AVRUPASI’NDA “ROSARY”İN YÜKSELİŞİ
ve 10. yüzyıllar, Avrupa’da karanlık çağ algısının ötesinde dini ritüellerin yoğunlaştığı dönemdi. Burada tespih, “rosary” adıyla kimlik kazandı. Rahipler dua tekrarlarını sistematik hale getirmek için boncuk dizileri kullanmaya başladılar. Orta Çağ’dan 19. yüzyıla kadar rosary, Avrupa’nın en yaygın kişisel dini eşyası oldu.
İSLAM DÜNYASINDA TESBİHİN SERENCAMI
İslam coğrafyasında tespihin sahneye çıkışı 8. yüzyıla denk geliyor. İlk Müslümanlar, zikirlerini saymak için hurma çekirdeği, küçük taşlar veya çizgiler kullanıyordu. Ancak zamanla tespih, 33’lük, 99’luk ve 11’lik formuna oturdu. Bu sayıların anlamı belirgindi: 99 boncuk, Esmaül Hüsna için 33 boncuk, üç kez çekildiğinde 99’u tamamlamak için 11’lik tespih ise daha kısa zikirler için tercih edildi.
OSMANLI’DA TESBİHİN ALTIN ÇAĞI
Eğer tespih bir medeniyet seçseydi, büyük ihtimalle Osmanlı’yı seçerdi. Çünkü tespih, Osmanlı’da yalnızca ibadet eşyası değil; zirve noktasına ulaşmış bir zanaat oldu. Saraydan çarşıya, tekkeden konaklara kadar her yerde tespih sesi duyulurdu. En değer verilen malzemeler: Kuka ağacı (mikrop kırıcı özelliğiyle meşhur) Oltu taşı Bağa, Fildişi Katalin Doğal damla kehribar, Osmanlı tespih ustaları, sabırla oyar, boncuğu “denge” ile dizer, imameyi estetik bir imzaya dönüştürürdü. Bu ustalık bugün koleksiyonerlerin peşinde koştuğu eserler bıraktı.
CUMHURİYET DÖNEMİ VE “STRES TESBİHİ” EVRİMİ
yüzyılda tespih, Türkiye’de hem dini hem kültürel bir simge olmaya devam etti. Ancak şehirleşme ve modern yaşamla birlikte tespih yeni bir kimlik kazandı: Stres azaltıcı, elde döndürülen, günlük hayatta taşınan bir aksesuar. Özellikle 1980’lerden sonra tespih, kahvehanelerden sokak kültürüne, oradan koleksiyonculuğa taşındı.
GÜNÜMÜZDE TESBİH: ESER Mİ, AKSESUAR MI?
Bugün tespih hem bir ibadet aracı, hem bir el alışkanlığı, hem de kimi zaman servet değerinde bir koleksiyon parçası. Gerçek damla kehribar tespihler altınla yarışıyor; ustaların özel yapımı tespihler açık artırmalarda ciddi rakamlara satılıyor. Tespih artık sadece bir boncuk dizisi değil; kültürlerin yolculuğu, inançların izi ve insanlığın ritim arayışı. Yazan ; Ergün Doğru